Özgür Özel, "Salı günü büyük bomba patlayacak" demişti....
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçen haftaki partisinin grup toplantısında “Man Adası belgeleri”ni açıklamıştı.
Kılıçdaroğlu, bugün de Ankara Arena'da kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 83. yıldönümü nedeniyle CHP Kadın Kolları tarafından düzenlenen “Eşitlik ve Adalet Kadın Buluşması”nda yaptığı grup toplantısında, hakkında casusluk soruşturması başlatılan Reza Zarrab'a, “devletin gizli kalması gereken belgelerini kimin teslim ettiğini” açıklayacak.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarından satırbaşları şöyle;
Bu haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizliği yaratanlar kaçacak delik bulamasınlar. Efendim bugün, önceki genel başkanımız Deniz Baykal’ı Almanya’ya yolcu ettik. İnşallah kısa sürede sağlığına kavuşur.
KADININ SEÇME VE SEÇİLME HAKKI
Efendim bugün 5 Aralık, kadına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 83’üncü yılı. 1934’te bu hakkı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, parlamentodan çıkardıkları yasayla tanıdılar. Fransa bu hakkı 10 yıl sonra, 1944’te verdi. Arjantin, Meksika 1946’da verdi. Çin, 1947’de, Yunanistan 1952’de verdi. Belçika, 1960, İsviçre, kadına seçme ve seçilme hakkını 1971 yılında verdi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün size verdiği hakkı, 37 yıl sonra verdi İsviçre kendi kadınlarına bu hakkı.
“TALİMATIM: YÜZDE 33 KADIN KOTASINI İÇEREN YASA TEKLİFİNİ SUNUN”
Bütün kadınların önünde söz veriyorum, önümüzdeki günlerde grup başkanvekillerime talimatım, yüzde 33 kadın kotasını içeren yasa teklifini sunun. Biz bunu Genel Kurul’a indirdiğimizde kadınlara haber vereceğiz. Kim buna evet diyor, kimler kadınların katılmasını istemiyor. Hep birlikte göreceğiz.
Madem ki kadınlar hak istiyorlar, eşitlik istiyorlar, üretmek istiyorlar, siyaset istiyorlar… Bütün bunların tamamını sağlayan bir tane parti var, Cumhuriyet Halk Partisi. Gelin Cumhuriyet Halk Partisi’ne. Sizin yaşam tarzınızı, kılık kıyafetinizi asla sorgulamadık. Sorgulamayacağız. Size her türlü hakkı verecek olan Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Kırsalda kadın 12 saat çalışır. Dağda, tarlada, ovada, bayırda çalışır. Sırtında yük taşır. Ama bu kadın kente geldiğinde, “çalışmayacaksın, evde oturacaksın” deniyor. Biz sizin daha görünür olmanızı istiyoruz.
Değerli kadın kardeşlerim, hayatın acısını en derinden yaşayan bu ülkenin kadınlarıdır. Özellikle ekonomik darboğazın en büyük acısını kadınlar çeker. Açlıktan bebeği ölen anneler. Soğuktan bebeğini kaybeden anneler… Konya Ereğli’de 40 günlük Ayaz bebek hayatını kaybetti. Annesi sabah kalktı, çocuğunu emzirmek istedi, bir baktı ki hayatını kaybetmiş. Bu annenin dramını Man Adası’nda şirket kuranlar anlayamazlar. Bu kadının dramını en iyi anneler anlar. Samsun’da Kübra bebek, 2.5 aylık, açlıktan öldü.
Bütün kadınların önünde söz veriyorum, önümüzdeki günlerde grup başkanvekillerime talimatım, yüzde 33 kadın kotasını içeren yasa teklifini sunun. Biz bunu Genel Kurul’a indirdiğimizde kadınlara haber vereceğiz. Kim buna evet diyor, kimler kadınların katılmasını istemiyor. Hep birlikte göreceğiz.
Madem ki kadınlar hak istiyorlar, eşitlik istiyorlar, üretmek istiyorlar, siyaset istiyorlar… Bütün bunların tamamını sağlayan bir tane parti var, Cumhuriyet Halk Partisi. Gelin Cumhuriyet Halk Partisi’ne. Sizin yaşam tarzınızı, kılık kıyafetinizi asla sorgulamadık. Sorgulamayacağız. Size her türlü hakkı verecek olan Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Kırsalda kadın 12 saat çalışır. Dağda, tarlada, ovada, bayırda çalışır. Sırtında yük taşır. Ama bu kadın kente geldiğinde, “çalışmayacaksın, evde oturacaksın” deniyor. Biz sizin daha görünür olmanızı istiyoruz.
Değerli kadın kardeşlerim, hayatın acısını en derinden yaşayan bu ülkenin kadınlarıdır. Özellikle ekonomik darboğazın en büyük acısını kadınlar çeker. Açlıktan bebeği ölen anneler. Soğuktan bebeğini kaybeden anneler… Konya Ereğli’de 40 günlük Ayaz bebek hayatını kaybetti. Annesi sabah kalktı, çocuğunu emzirmek istedi, bir baktı ki hayatını kaybetmiş. Bu annenin dramını Man Adası’nda şirket kuranlar anlayamazlar. Bu kadının dramını en iyi anneler anlar. Samsun’da Kübra bebek, 2.5 aylık, açlıktan öldü.
EMİNE AKÇAY’IN HİKÂYESİ…
Bakın Emine Akçay’ın hikâyesi. 15 Mart 2012. Emine Akçay Adana’da oturmaktadır. Yoksuldur, çocukları vardır. Raporda şöyle geçer, polis ekibinin yaptığı araştırmaya göre Emine Akçay, olaydan 6 saat önce cebindeki son parayla odun almak istedi. Oduncu, “Bacım bu paraya odun olur mu” dedi, sonra para almaksızın verdi. Ancak odunlar ıslanmıştı. Odunları yakamadı. Eski bir kamyon lastiğini yakmaya çalıştı, beceremedi. En son saç kurutma makinesini çalıştırıp oğlunun eline tutuşturdu. Sonra arka odaya gidip tavandaki saca ipi bağlayıp kendini astı. Bu, hak, hukuk ve adalet arayanların çağrısıdır aslında. Bu söylediğim Man Adası’nda şirket kuranların dramı değil, bu, bu ülkede aç kalan açıkta kalan milyonlarca kadının dramıdır. Ben Emine Akçay’ları yaratan düzene isyan ediyorum. Ben Bülent Ecevit’in felsefesinden geliyorum, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün felsefesinden geliyorum. İnsanca ve hakça bir düzen istiyorum.
Kimsenin mağdur olmadığı bir düzen istiyorum. Herkesin can ve mal güvenliğinin olduğu bir düzen istiyorum. Siz sadece yandaşlarınızı düşünürseniz bu düzen insanca ve hakça olmaz. Mücadele edeceğiz, mücadele edeceğiz. Ve bu mücadelenin kahramanları kadınlar olacak.
“ELİNDE VİSKİ KADEHİ, ALTINDA ŞORT…”
Birileri vergi ödememek için her türlü tezgâhı kuruyor. Emine Akçay odun almak için vergi öder. Man Adası’nda şirket kuranlar vergiden kaçınmak için her türlü sahtekarlığı yaparlar. Ben bunun hesabını sormayacak mıyım? Durumu iyi olan, köşeyi dönen pırlanta alır. Vergi yoktur. Yakut alır vergi yoktur. Ama bir de 12 saat direksiyon sallayan kamyon şoförünü düşünün. Dünyanın en ağır vergisini ödüyor. Kamyon şoförü, TIR şoförü, traktör kullanan çiftçi kardeşlerime söylüyorum. Dünyanın en pahalı mazotunu sana satıyorlar. Ama bu beyler, vergi ödememek için her türlü numarayı çekiyorlar. Neymiş, millilermiş, yerlilermiş. Sen kendi ülkende vergi ödememek için vergi cennetlerinde şirket kurarsan sen ne millisin, ne yerlisin kardeşim. Sen gayri millisin. Çiftçi vergi öder, kamyon şoförü öder. Ama ben size söyleyeyim, elinde viski kadehi, altında şort, tüm limanları gezer, o da mazot alır. Ama bir kuruş vergi ödemez. Şimdi ben size sesleniyorum, kardeşim sen bunun hesabını soracaksın. Ne zaman? 2019’da soracaksın. 2019’da kadın hareketiyle biz, bunları sandığa gömeceğiz.
Bir şey daha, ayda 1404 lira alan bir asgari ücretliyi düşünün. Gelir vergisi öder, KDV öder, damga vergisi öder, ÖTV öder, ama bu Man’cılar, hiçbir şey ödememek için yurt dışında tezgah kurar. “Bunlara dokunmayın” diyorlar. Hepsine dokunacağım, hiçbirini gece uyutmayacağım.
“VİCDANLARI AYAĞA KALDIRANA KADAR KONUŞACAĞIM”
Soruma hala cevap alabilmiş değilim. 1 Sterlin’lik şirkete 15 milyar dolar para niye gelir? Hala bekliyoruz cevabını. Adil vergileme getirdik diyorlar vergilemede adalet yok. Sen vergi kaçırmak için her türlü dümeni çevireceksin, sonra garibanın kefen bezinden dahi vergi alacaksın. Konuşacağım, konuşacağım. Bu ülkede vicdanları ayağa kaldırana kadar konuşacağım.
“BELGELER MADEM SAHTEYDİ…”
Efendim, hala belgeler sahtedir diyorlar. Kendilerine cevabım çok basit. Kardeşim madem sahteydi, Meclis’te komisyon kuralım. Çoğunluk sende, gelmiyorsun. Komisyon kurmuyorsun. Belgelerin sahte olmadığını sen de biliyorsun. Benim sözüm söz, bunu sonuna kadar takip edeceğim. Efendim bu bir şirket ticaretiymiş. Bu hangi şirket? Cevap yok. Kârı ne? Cevap yok. Bu transferler niye yapıldı? Cevap yok. 1 Sterlin’lik şirket 15 milyar dolarlık ticareti nasıl yapıyor? Cevabı yok.
“SEVGİLİ ERDOĞAN…”
Sevgili Erdoğan, gözlerinden öpüyorum seni. Oğluna sor, damadına sor, dünürüne sor. Ben bunların hepsini biliyorum. Sevgili Erdoğan, doktoru yanına al. Enişten Ziya İlgen’in Man Adası’nda şirketi var mı? Enişte, Man Adası’nda niye şirket kursun? Bunları bileceksin. bu şirketin sermayesi nedir? Bileceksin.
Aklıevvel bir AK Parti milletvekili var, geçenlerde “Kılıçdaroğlu’nun evi aranmalı ve belgelere konmalıdır” demiş. Sanıyorlar ki benim evimde onların yaptığı sahtekarlık var. Ben Sayın Külünk’ü, hanımefendiyle birlikte evime davet ediyorum. Buyursun. Benim evim onun evi kadar zengin değil, mütevazı bir ev. Gelsin eşiyle beraber, arzu ederse evimi gezdirebilirim kendisine. İstediği kitabı alabilir, pek hoşlanmaz ama… Ama vallahi de billahi de benim evimde ayakkabı kutusu yok.
Bu vesile ile AK Partili kardeşlerime sesleniyorum. Daha belgeyi görmeden sahte ilan ediniz. Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden zatın avukatı konuşuyor bir de. Ya dur, belgeleri sen görmedin? Sahtekarlar sizin elinize su dökemez, her türlü dümen var sizde. Vergi ödememek için, bu memlekette vergi ödememek için her türlü sahtekarlığı yapıyorsunuz. Ben bunları bilmez miyim, ben eski maliyeciyim. Mal nasıl götürülür senden daha iyi bilirim.
AK Partili kardeşim, ben senin oyuna her zaman saygı gösterdim. Senin vatanseverliğine her zaman saygı gösterdim. Sana saygı gösterdim. Siyasal düşüncene de, inancına da saygı gösterdim. Ama şu sorumu bir düşün, senin 2002’de oy verdiğin Recep Tayyip Erdoğan, 2017’deki Recep Tayyip Erdoğan mıdır? Keçiören’de mütevazı bir apartman dairesinde kaldı. Ben de bu millet gibi yaşayacağım dedi. 2017’de Recep Tayyip Erdoğan nedir? Kibre teslim olan, ukala, ağzına geleni söyleyen, servet içinde yüzen, servetinin hesabını milletin önüne koyamayan bir Recep Tayyip Erdoğan var. Sevgili AK Partili kardeşim, bu soruları vicdanınla yanıtla. Devlet adaletle yönetilir, devlet tecrübeyle yönetilir. Devlet kinle, öfkeyle yönetilmez. Devlet yalanla dolanla yönetilmez. Devleti yönetecek kişiler saygın kişiler olmak zorundadır. Halka hesap vermek zorundadır. Halka hesap soranların adı dünyada diktatördür. Bunu bilmemiz gerekiyor artık.
Şimdi de kafayı iş adamlarına taktılar. Buradan sesleniyorum diyor, bunların hiçbirine çıkış izni asla vermemelisiniz. Yani yurt dışına iş adamlarını çıkarmamalısınız diyor. Bu vatanda kazandığı paraları yurt dışına çıkarmak isteyenlere biz iyi gözle bakmayız diyorsun. İşte biz de sana bu yüzden iyi bakmıyoruz. İş adamına diyorsun ki “Bak ben sana göstereceğim, senin yurt dışına çıkışını yasaklayacağım”. Hiç düşündün mü, eskiden bu adamlar Türkiye’ye gelirdi. Şimdi hepsi kaçıyor. Hiç düşündün mü neden diye? Tek adam rejiminin Türkiye’yi getirdiği nokta bu işte.
Sen yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesini istiyorsan bir, bütün milletvekillerini serbest bırakacaksın. Gazetecileri serbest bırakacaksın. Hapiste gazeteci, milletvekili olmaz. Üç medya özgürlüğünü sağlayacaksın. Dört, yargı bağımsızlığını sağlayacaksın, mahkemelerden elini çekeceksin. Beş, görevine son verdiğin bütün akademisyenleri yeniden işe alacaksın. Altı, Semih ve Nuriye’yi derhal görevine başlatacaksın.
“SORSAN ‘SORUMLUSU CEHAPE’DİR DİYECEK”
Bu ülkede huzur bırakmadın ya, huzur bırakmadın. Bir konuşuyorsun 80 milyon geriliyor. Gerilimden, kavgadan ne çıktı? Soru sorduğun zaman kıyameti koparıyor. Sanıyor ki “Ben bağırdıkça onlar susacak”. Sen istediğin kadar bağır, asla ve asla bizi susturamayacaksın. Devlet adaletle yönetilir. Şantajla, tehditle devlet yönetilmez. Ekonominin geldiği hale bakın. Sayın Erdoğan, git bak bakalım İnegöl’e. Mobilyanın başkentiydi. Yaprak kıpırdamıyor. Sorumlusu kim, diyecek ki, “Bunun sorumlusu CEHAPE’dir” Öyle ya, ülkeyi onlar değil CEHAPE yönetiyor. Nasıl bir Türkiye yarattığının farkında mısın? Sen bu ülkede ekonomiyi perişan ettin, insanları perişan ettin.
“BEYEFENDİ SARAY’DA TÜPGAZI UNUTTU”
Fakir ailelerin kullandığı tüpgaz var. E tabii, beyefendi Saray’da tüpgazı unuttu. Tüpgazın fiyatı 100 liraya yaklaştı be kardeşim. Sen bunun ne demek olduğunu biliyor musun? Her şeye zam geldi, peki ücret artışları ne oldu? Yüzde 7.9. Fatura çiftçiye çıktı, emekçiye çıktı.
“TEFECİYE ÖDEDİN, KARDEŞİM”
15 yılda yurt dışındaki bir gruba ödediği faiz 145 milyar dolar. İçeride ödediği faiz, 520 katrilyon lira. IMF’den borç almadık diyorlar, e gittin tefeciden borç aldın. Bu kadar faizi kime ödedin? Emekçiye mi ödedin? Tefeciye ödedin kardeşim, tefeciye. Gene keyifli bir adam var, Bekir Bozdağ, karanlık güçler, baronlar benim istifamı istiyorlarmış. Hükümetin Sözcüsü de benim istifamı istiyorlar. Baronlar, karanlık güçler ve siz, “Kılıçdaroğlu’nu nasıl yok edebiliriz” projesi hazırlıyorlar. Kılıçdaroğlu kaya gibi, bu milletin hakkını, hukukunu savunacak.
“20 MİLYAR DOLARI NEREDE HARCADIN?”
Türkiye’de değişik yerlerde dedi ki, Suriyelilere 30 milyar dolar para harcadım. Bütün dünyanın önünde de bunu söyledi. Ben de çıktım sordum, bu Suriyelilerin çoğu sefalet içinde yaşıyor. Bu 30 milyar doları kimin için, ne zaman, nasıl harcadın diye. Bekir Bozdağ kalktı diyor ki, efendim yol yaptık. Yoldan Suriyeliler geçmiyor mu? Bari aklı başında bir adam çıkarın da doğru düzgün cevap versin. Vallahi de, billahi de buraya harcamadın. Sayın Erdoğan çıktı, AFAD eliyle 2.3 milyar dolar, belediye olarak 6 milyar dolar, sivil toplum kuruluşları eliyle 1.2 dolar harcadık. Asıl yardımı milletimiz yaptı diyor. E toplayınca, 20 milyar açık kalıyor. Ya siz 20 milyar dolar harcayan millet duydunuz mu hiç? Hala soruyorum sevgili Erdoğan, gözlerinden öpüyorum seni. Bu 20 milyar doları nerede harcadın, kimin için harcadın. Bu 30 milyar dolarla bütün Suriyelilere prefabrik ev yapılırdı, üstelik 25 milyar dolar kalırdı. Kalanla da Mars’a uzay aracı gönderirdik. Biliyorum bunlar zor, ama her halükarda biz bunların hesabını soracağız.
“A HABER’İ KINIYORUM”