Ömer Faruk Eminağaoğlu veryansintv.com’a gönderdiği yazıda şunları söyledi:
“Uluslararası sözleşmelerde ölüm cezalarının hiçbir durumda savaş suçları durumunda bile verilemeyeceği hükümleri yer alıyor.(İHAS’a (İnsan Hakları Sözleşmesi) ek 13 üncü protokolde de bu nitelikte hüküm var). Türkiye’de bu sözleşmelere taraf. Anayasa’da 2004 yılında yapılan değişiklikle de ölüm cezasına hükmedilemeyeceği belirtildi. Bu cezalar kaldırılırken, yerlerine ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası getirildi. Bu cezalarda kişi, ölene kadar hapiste kalıyor ve koşullu salıverme hükümlerinden yararlanamıyor.
Hukuk alanında sürekli yaşanan gelişmeler nedeniyle İHAM (İnsan Hakları Mahkemesi), 2010 yılında verdiği Winter/Birleşik Krallık kararında, çağdaş ceza hukukunda cezanın amacının öç almak değil, kişiyi rehabilite etmek/iyileştirmek olduğunu, ölüm cezalarının da bu nedenle kaldırıldığını, koşullu salıverilme hakkı olmayan ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezalarında, kişinin ölene kadar cezaevinde kalmasının fiilen toplumla bağının kopardığını, bunun da adeta bir nevi yani fiilen ölüm cezası gibi olduğunu, oysa herkesin topluma kazandırılması gerektiğine vurgu yaparak, bu cezayı alanların da topluma kazandırılması, bunun için koşullu salıverme haklarının olması gerektiğine vurgu yapılmıştır. Kararda bu kişilerin durumunun, cezalarının infazı sırasında 25 yıla varmadan gözden geçirilmesi, infaz sırasındaki durumları en az yılda bir kez değerlendirilerek en geç 25 yıla varılmadan koşullu salıverilmeleri hakkı sağlanması, durumları uygun olmayanların bile bu süre sonrasında da bu şekilde en az yılda bir kez mahkemece değerlendirilerek koşulları oluşanların salıverilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Böylece her mahkum salıverilmeyi UMUT ETME hakkına sahip olmalı denmiş, bu da UMUT HAKKI olarak adlandırılmıştır. 2010 yılından sonra bu şekilde bir çok karar verilmiş, bu uygulama yerleşmiştir.
Öcalan, 1999 yılında yakalandı. Yakalandığı tarihte ona yüklenen suçlar ne ise o suçlardan yargılandı ve BİR KEZ ölüm cezası aldı. Bu ceza ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezasına çevrildi. Şimdi koşullu salıverilme hakkı olmaksızın cezaevinde cezasını çekiyor.
Öcalan, Winter kararından sonra İHAM’a başvurdu. İHAM, Türkiye’de ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası alanların ve bu bağlamda Öcalan’ın koşullu salıverilme hakkının olmadığını, bu durumun İHAS kapsamında yaşam hakkının ve umut hakkının ihlali olduğunu belirterek 2014 yılında Türkiye hakkında hak ihlali kararı verdi. Bu karara yapılan itiraz ise İHAM Büyük Dairesi tarafından 2014 yılında reddedildi. Büyük Daire kararı kesin ve uyulması zorunlu.
Buna göre 1999 yılına 25 yıl eklersek, en geç 2024 yılında Öcalan’ın koşullu salıverilmesi gündeme gelecek. Avrupa Konseyi bakanlar Komitesi söz konusu kararı uygulatın ve koşullu salıverin diyecek. Türkiye bunu yapmazsa, Konsey üyeliğinin askıya alınması hatta Konsey üyeliğinden çıkarılması söz konusu.
Bu arada anılan karara göre bir yasa değişikliği veya bir yasa değişikliğine gerek kalmadan İHAS ve İHAM kararlarını üstün tutacak bir mahkeme kararı ile Öcalan bırakılabilecektir.
Ancak herkes biliyor ki, Öcalan 1999 sonrası suçları için yargılanmadı.1999 sonrası cezaevinde suç işledi örgütü cezaevinden bile yönetti.Bu nedenle yargılanacak olsa alacağı cezaların, 2024 yılından itibaren infazına başlanacak ve salıverilmeyecek.
Ancak şimdi bu süreç başlatılmaz ve 2024 başlatılır ve o zaman tutuklanırsa, İHAM son aşamada bu gibi tutuklamalar sırf salıverilmemeye yönelik diye ilgili ülkeyi haksız buluyor.
1999 sonrası suçları için Öcalan’a soruşturma açılmazsa 2024’te salıverilebilecek.
Şimdi 1999 sonrası suçları için soruşturma açılmalı ve gereken adli işlemler yapılmalı, hukuk ne diyorsa yapılmalı, gereken ceza uygulanmalı.
Bu durumda cezaevinden örgüt yönetmesi demek, cezaevlerinden sorumlu hükümetinde sorumluluğunda. O zaman onu cezaevinde tutup hem de güvenliğini sağlayıp örgüt yönettiren hükümetin, bu suça iştiraki, yardım ve yataklığı gündeme gelecek.
2014 yılındaki karar, Adalet Bakanlığınca resmi tercüme edilmesine rağmen, hukuk ve siyaset dünyasında yeterince duyurulmuyor, tartışılması, gelecekte karşılaşılacak sorunlar ve gereği yapılmıyor.
Bu konuda her ülke yasasında değişiklikte yaparak buna uygun düzenleme getirebilir. Türkiye’de böyle yapabilir. Kaldı ki Anayasanın 90/son maddesinden hareketle İHAM kararları “doğrudan da” uygulanması yoluna bile gidilebilir ki, böyle bir uygulama İHAS’a ve İHAS’ı yorumlayan İHAM kararına dayanması nedeniyle hukuka aykırı da sayılamaz. Böyle bir durumda yasa değişikliğinin yapılmasının beklenmesi de gerekmez”.